KUR AN DA ÇALIŞMAYA VERİLEN ÖNEM

KUR AN DA ÇALIŞMAYA VERİLEN ÖNEM

  Kuran’ın “çalışmak” konusundaki hüküm ve tavsiyelerini tespit etmek için bazı temel bilgilere sahip olmak elzemdir. Çünkü en basitinden kâğıttan uçak yaparken bile uygun kâğıt üzerinde, sırasıyla ve belli bir ölçü uygulayarak işlem yapmamız zorunlu olduğu halde, Kuran’ı anlamaya çalışırken onun da bir anlaşılma metodu olması son derece doğal ve mantıklıdır. Aksi takdirde 6236 ayet vasıtasıyla aşağıdaki 3 ayette de belirtildiği gibi kıyamete kadar ihtiyacımız olan sayısız sorularımıza nasıl yanıt bulabiliriz? Bu Kitap'ta hiçbir şeyi eksik bırakmış değiliz. (Enam Süresi 38) Bu Kitabı, her şeyi açıklasın, doğru yolu göstersin, bir ikram ve İslam’a girenlere müjdeci olsun diye sana parça parça indirdik.  (Nahl Süresi 89) Biz bu Kur'ân'da insanlar için her örneği, değişik biçimlerde verdik. İnsan ne kadar çok tartışan bir varlıktır!  (Kehf Süresi 54) Tıpkı 10 adet rakamın(0,1,2,3,4,5,6,7,8,9) belli bir kural ve düzen ile sıralanması sayesinde milyarlarca kişiye telefon edebildiğimiz gibi Allah Kur’anda da 6236 ayeti belli bir kural ve düzen sayesinde birbiri ile ilişkilendirmiş ve her ilişkili ayet kümesi ihtiyacımız olan bir konuyu aydınlatmıştır. Biz Müslümanların görevi de bir konunun ilgili ayetlerini bulup bir araya getirerek ihtiyacımız olan hükmü keşfetmektir. Bu şuna benzer; Bir bilim adamı belli bir atmosfer basıncını, suyu, ısıyı, ısıtma kabını, termometreyi bir araya getirerek suyun 100 C° ‘de kaynadığını nasıl keşfediyorsa, Kuran’dan bir keşif yapma prensibi de aynıdır. Hepimizin bildiği gibi Müslüman olmanın birinci eylemi “kelime-i şehadet” getirmektir. Anlamı: “Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, yine şahitlik ederim ki Muhammed(S.A.V) onun kulu ve elçisidir. (Araf 7/158 ayetinin anlamını içerir) Mahkemede bir konuda şahitlik etmek istenildiğinde gözle görmüş, elle dokunmuş, kulakla duymuş bilumum duyu organlarıyla temas edilen ve aklın onayladığı konularda ancak şahitlik edilebilmektedir.  Peki, biz Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed(S.A.V)’in onun kulu ve elçisi olduğuna nasıl şahitlik edebiliriz? Allah, Muhammed(S.A.V)’e elçilik görevi verirken orada değildik. Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlik etme konusuna değinmeyeceğim, ayrı ve uzun bir konu o. Ben burada Muhammed(S.A.V)’in Allah’ın elçisi olduğuna nasıl şahitlik edebileceğimize vurgu yapacağım. Allah, Muhammed(S.A.V)’e elçilik görevi verirken orada bulunmadığımıza göre bu duruma şahitlik etmek için tek bir yol var. Eğer Muhammed(S.A.V)’in bize getirdiği mesajı bir insanın yazamayacağına kesin kanaat getirirsek o zaman o mesajın Allah’tan geldiğine dolayısıyla Muhammed(S.A.V)’in de Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik edebiliriz. İşte Müslümanların çoğu Kur’an ile uğraşıp bunun Allah’tan geldiğine şahit olmak yerine anasından, babasından, atasından, şeyhinden, hocasından duyduğuna sorgusuz biat ederek çoğu zaman kolaya kaçmayı kimi zaman da menfaatine uygun olan yolu tercih etmeyi seçmiştir. Halbuki sorgulamak aşağıdaki ayette de belirtildiği gibi Allah’ın bir emridir: Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (İsra Süresi 36) Müslümanlar ne indirilmiş ayetlerle ne de yaratılmış ayetlerle ne yazık ki yeterince ilgilenmemiştir. O yüzden bugün durumları pek iç açıcı değildir. Batılılar ise en azından Allah’ın yarattığı ayetler üzerinde Müslümanlara göre daha disiplinli çalışmaktadır ve bu nedenle refahları günümüz Müslümanlarından daha iyidir. Ancak batılılar da indirilmiş ayetleri kabul etmedikleri için başta aile kurumu ve faiz nedeniyle ekonomi olmak üzere sosyal yapının yozlaşmaya başlamasından dolayı nesilleri tehlikeye girmiştir. Biz Müslümanlar, Allah’ın hem indirdiği hem de yarattığı ayetleri üzerinde Allah’ın emrettiği şekilde çalışmak zorundayız. Allah’ın indirdiği ve yarattığı ayetlerin ilmi konusunda Müslümanlar, Müslüman dışı tüm toplulukların önünde ve onlara örnek teşkil edecek bir konumda olmalıdır. Ancak ne yazık ki Müslümanlar bugün söz konusu bu konumdan oldukça uzaktır. Bunun nedeni hem Müslümanların Allah’ın ayetleri ile ilişkilerinin Allah’ın emrettiği şekilde olmamasıdır hem de Dünyada en çok okunan kitap olan Kur’an’ın aynı zamanda en az anlaşılan kitap olmasıdır. Bu sebeple Müslümanlar kendilerine İslam adına sunulan her şeyi yanlışıyla beraber İslam zannetmektedir. İşte bize yanlış sunulanı İslam zannetmememiz için aracısız olarak Allah’tan gelenle muhatap olmamız gerekmektedir. Yani Kuran’la bizzat ilgilenmemiz gerekmektedir ki birinin bize “İslam’da bu var” dediğinde hayır veya evet diyebilelim veya Kuran’dan delil isteyecek bilince sahip olalım. Ancak böyle diyerek şunu demek istemiyorum. “Herkes her konunun hükmünü Kuran’dan kendisi çıkarmalıdır” demiyorum. Kuran’dan hüküm çıkarmak ancak onun üzerinde uzun uzun mesai harcayan ve bunu Allah rızası için bir görev addedenlerin yapabileceği meşakkatli bir şeydir. Nasıl ki doktor olmak için uzun yıllar okumak, tecrübe için de belli bir süre çalışmak gerekiyorsa aynı şey bunun için de geçerli. Bizim yapmamız gereken iyi doktoru kötü doktordan veya doktor olmayandan ayırabilecek kadar konuyla haşır neşir olmaktır. Gelelim “çalışmak” ile ilgili konuya. Sadece aşağıya yazacağım çok kısa ve öz ayet bile Allah’ın çalışmaya ne kadar önem verdiğini anlatmaya yeter bir prensip ve emirdir. Öyleyse boş kalınca kalk, yorul.  (İnşirah Süresi 7) Bir iş üzerinde çalışıyorsun, tamamladın, dinlendin hemen başka bir iş için yorulmayı emrediyor. De ki: “Yeryüzünde gezin de Allah’ın yaratmayı nasıl başlattığına bakın.” İlerisinde Sonra Allah, o son yapılanmayı da yapacaktır. Allah her şeye bir ölçü koyar.  (Ankebut Süresi 20) Yeryüzünde gezip dolaşıp araştırıp Allah’ın ilk yaratmaya nasıl başladığını öğrenmemizi istiyor. Herhalde bunu hiç çalışmadan yapamayız. Hiç bakmazlar mı, bulut[*] nasıl yaratılmış?  Gök nasıl yükseltilmiş?  Dağlar nasıl dikilmiş?  Yer nasıl döşenmiş?  Öyleyse sen doğru bilgi ver (Kur’an’ı tebliğ et); senin görevin sadece bilgi vermektir.  (Gaşiye Süresi 17-18-19-20-21) Yukarıdaki ayetlerde de bugün bilimin en çok uğraştığı alanlarda, bu bölgelerin nasıl yaratıldığına atıf yapmaktadır. Bunu öğrenmenin yolu ancak o alanlarda bilimsel çalışma yapmaktır. Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, nasıl yükseltmişiz ve nasıl süslemişiz. Onda çatlaklıklar yoktur. (Kaf Süresi 6) Görüldüğü gibi Allah yarattıkları ile ilgili hep “nasıllara” vurgu yapıyor. Mesela bir Müslüman gök nasıl yükseltilmiş sorusunu sorsa ve tutkuyla inanarak bu soruya cevap arasa gayri ihtiyari evreni inceleyen bir bilimciye dönüşmekten başka ne olabilirdi? Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın yaratıklarda geçerli kanununa(fıtrata) çevir. O, insanları da ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.  (Rum Süresi 30) Ayette geçen fıtrat kelimesi “varlıkların temel yapısını ve onu oluşturan yaratılış değişim ve gelişim ilke ve kanunları” nı ifade eder. Allah ayette yüzünüzü bu dine, fıtrata çevirin diyor. Eğer fıtrat varlıkların temel yapısı ve onu oluşturan yaratılış, değişim ve gelişim kanunları ise ben bu kanunları bilmeden yönümü nasıl o yöne çevireceğim. İşte yukarıda “nasıllarla” ifade edilen bölümlerde de bizi zaten fıtratı öğrenmeye yönlendiriyor. Ki böylece hem Kuran’ı hem de evreni bilerek doğruyu tam bir bütünlük halinde görebileceğim. Ölümü ve hayatı yaratan odur. Bunlar; hanginiz daha güzel iş yapacak diye sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmek içindir. O güçlüdür, bağışlayıcıdır.  (Mülk Süresi 2) İnsanın kendi çalışmasından başkası kendine ait değildir.  Necm Süresi 30 Yukarıdaki 2 ayet beraber düşünüldüğünde Allah hayatı ve ölümü hangimizin daha güzel iş yapacağı noktasında bizi denemek için yarattığını söylüyor. O zaman bir Müslüman kendini Allah’a kanıtlamak için güzel işler konusunda var gücüyle çalışmalıdır. Peki benim adıma başka birisi güzel işler yapabilir mi diye sorarsak, bir sonraki ayet de kişinin ancak kendi çalıştığı kendisinindir diyerek bu soruya olumsuz cevap vermektedir. Müminler(İnanıp güvenenler)umduklarına kavuşacaklardır.  Onlar derin bir saygıyla namaza duran kimselerdir.  Boş sözlerden de kaçınırlar,  Onlar zekât için çalışırlar.  (Müminun Süresi 1-2-3-4) Müminun süresinin ilk 4 ayetinde yukarıda görüldüğü gibi Allah Müminleri tarif etmektedir ve 4. Ayette müminler için “onlar zekat için çalışırlar” ifadesi geçer. Bilindiği gibi zekat, tüm ihtiyaçları karşılandıktan sonra kalan varlığının bir kısmını ihtiyaç sahibine karşılıksız vermek demektir. Şimdi tüm Müslümanlar meşgul olduğu iş ne olursa olsun bu ayette belirtildiği gibi zekat vermek için çalışmaları gerekmez mi? O zaman ilgilendiği her alanda zekat verebilecek kadar başarı her Müslümanın hedefi olmalıdır ve bu hedefe ulaşmak da ancak çalışmaktan geçer. Herkesin bir hedefi olur ve ona yönelir. Siz, hayırda (iyiliklerde) yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi bir araya getirecektir. Her şeye bir ölçü koyan Allah'tır.  (Bakara Süresi 148) Ayet her Müslümana hayırda yarışın diyor. Yarışmaya katılanların hedefi başlangıçta olmasa da nihayetinde 1. olmaktır. Örneğin kansere çare olacak bir tedavi bulmak insanlık için çok büyük bir hayırdır ve onkoloji uzmanı bir Müslüman doktor Allah’ın hayırda yarışın emrine iştirak edecekse bu konuda çok çalışmalıdır. Daha bu konuda onlarca örnek verilebilir, şimdilik burada tamamlıyorum. Yazımı “Ben kesin kanıtlarla emin olmak istiyorum, ne yapmam gerekiyor?” sorusuna Allah’ın verdiği cevapla bitirmek istiyorum. Kesin bilgi sahibi olmak isteyenler için yeryüzünde belgeler var! Kendinizde de var; gözlemlemiyor musunuz? (Zariyat Süresi 20-21)   Allah’a Emanet Olun…   Akif Bilen Elektrik Elektronik Mühendisi