Haluk tan Asım a Bir Gençlik Tasavvuru

Haluk tan Asım a Bir Gençlik Tasavvuru

HALUK’TAN ASIM’A BİR GENÇLİK TASAVVURU

  İki can var istikbalde Biri Haluk’tan içeri Diğeri Asım’dan öte Haluk dedin mi? sözüm ona Batılı Aydın Asım dedin mi? vatan için yerinde duramayan delikanlı…   Biri Servet-i Fûnun’un kudretli şairi, Biri ise Milli Mücadele’nin İstiklal Şairi, Biri Mekteb-i Sultani’li, Biri Baytar Mektepli, Biri Türk Aydını! , Biri Vatan Evladı, Biri Batıcı, Biri İslamcı, Biri Tevfik’in idealindeki oğlu, Biri Âkif’in idealindeki evladı… Haluk’tan başlayalım; Haluk, Tevfik Fikret’in gerçek oğlu olup Türk gençliğini idealize ettiği semboldür. Fikret’in hayat görüşü ve ideallerine baktığımızda, kurtuluşun mutlak suretle Batı’dan geleceğine inanmaktadır. Sadece Bilim’de Fen’de değil, Medeniyet noktasında Batı’nın tamamen içselleştirilmesini kurtuluş olarak görmekteydi. Yani döneminin klasik Türk Aydınıydı… Haluk, küçük yaşta Robert Koleji’ne gider akabinde okumak için İskoçya’ya oradan da Amerika’ya… Daha kendi kültürünü özümseyemeden Batı’ya eklemlenmiştir. Batılı Haluk, Amerika’da tahsilini tamamladıktan sonra evlenir, zengin olur, Hristiyan olur ve en nihayetinde rahip olur ve hayata gözlerini yumar… Tevfik’in deyimiyle batıda ne varsa alıp gelmesi için ümitvar olduğu Türk genci Haluk; babasını, vatanını, dinini bırakıp gidip gelmemiştir. Tevfik oğlunun gidişiyle ardından yazdığı “Haluk’un Vedâı” isimli şiirinde Haluk’tan beklentilerini söyle dizelere dökmüştür. “Bu geçid işte böyle dar, mu’vec: Ey şetâretli yolcu, sen yürü, geç. Sen bu menhelde kalma, sıçra, atıl, Bir ziyâ kâr-bânı bul ve katıl. Gez, dolaş kâinât-ı efkârı, —Dâima önde, dâima yukarı! — Pür tehâlük hayât ü kuvvetten Ne bulursan bırakma; san’at, fen, İ’timâd, i’tinâ, cesâret, ümîd. Hepsi lâzım bu yurda, hepsi müfîd. Bize bol bol ziyâ kucakla, getir: Düşmek etrâfı görmemektendir.”   Tevfik, Haluk’tan o kadar çok şey bekliyordu ki onu Yunan Tanrısı “Promete” ile özdeşleştiriyordu. Nasıl ki Promete, güneşten çaldığı Ateş’i çalıp insanlara takdim ettiği gibi, Batı’daki bilim ve medeniyet ateşini alarak Türk halkının aydınlanması için birer nefer, birer kahraman olarak sembolleştirmekteydi. Cemil Meriç’in Haluk üzerinde kullandığı tasvir ile dönemin Türk Aydın’ına göndermede bulunur. Meriç, “Halûk bir cins isimdir, tarihten kaçanların ismi” şeklinde sembolize edilen Türk gencinin durunu ifade eder. Yani Haluk;  Batılı, Batıcı bir neslin temsilcisi olup maddenin ötesine inancı olmayan, maneviyattan yoksun ve soyutlanmış bir neslin sembolüdür. Asım’a gelecek olursak eğer; Asım, Mehmet Âkif’in tahayyül ettiği, idealize ettiği Türk gençliğinin vücut buldurduğu hayali evladıdır. Âkif’in dünya görüşü ve ideallerine baktığımızda, milli ve manevi değerlerine bağlı ve mutlak kurtuluşun özümüzden olacağına inanan bir mütefekkirdi. Âkif batı karşıtı değildi, çünkü o “Çin’de de olsa ilmi arayınız.” diyen bir peygamberin ümmetiydi. Âkif’in karşı çıktığı, tekniği almak yerine batı kültürünün alınması, Batı kültürünün halka dönemin Aydınları tarafından dayatılmasıydı. Asım, milli ve manevi değerlere bağlı bir vatan evladıydı. Her ne kadar biz onu Safahat’ın 6. Bölümünde Köse İmamın oğlu olarak tanısak da tarihimize baktığımızda, Asım kah Çanakkale’de vatan savunmasında can siperane vatanı müdafaa eder, kah Milli Mücadele’de işgalcilere karşı bayrak açmış vatanını, bayrağını, milletini, dinini yani tüm benliği için kendini feda eder. Âkif’in de dediği “Bu topraklar için toprağa düşmüş asker” derken bile Asım’ı karşımızda bulmak kaçınılmazdır. Mademki Haluk’u Tevfik’in şiiriyle tanıttık, Asım’ı da Âkif’in şu dizeleri ile tanımlayabiliriz: “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;  Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! ... -Boğamazsın ki! -Hiç olmazsa yanımdan kovarım. Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam; Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale; Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale! Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum! Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu... İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?” Asım demek değerlerine bağlı milli bir gençlik demektir. Asım demek Batı’dan bilim alınırken milli ve manevi değerlerine ihanet etmemek demektir. Bu millet tarih boyunca birçok badire atlatmıştır. Vatanın en zor anında bile yes’e kapılmadan, Necip Fazıl’ın deyimiyle "Kim var! " diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert "ben varım! " diyebilen bir gençliğin timsalidir Asım… Dün Çanakkale’de, Milli Mücadele’de bugün 15 Temmuz’da görev beklemeden vatanına sahip çıkmak için vazifeye atılan; vatanı, bayrağı, milleti ve dini için şehadet şerbetini içmeyi kendine şiar edinen bir gençliğin timsalidir Asım… Asım, “Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır ! " cümlesindeki Sen’dir, Ben’dir, Biz’dir… Asımlara Selam Olsun…