İmtihan Şartları Her İnsan İçin Eşit Midir? Bölüm 1

İmtihan Şartları Her İnsan İçin Eşit Midir? Bölüm 1

 

Tüm insanlar için imtihan şartları eşit midir? BÖLÜM 1

Öncelikle bu konu çok yönlü ve derin bir konu olduğu için bu yazım makaleden çok deneme tarzında olacaktır. Yani kendi düşünce ve akıl yürütmelerimi paylaşacak, bir şeyleri ispat amacından çok okuyanları düşünmeye sevk etme amacı güdeceğim.  Şimdi: Klasikleşmiş bir soru ile başlamak istiyorum. Müslüman bir ailede doğan, gayrimüslim bir ailede doğana göre daha mı avantajlıdır? Gerçekten de Allah’ın Kur’an da belirttiği hükümlere ziyadesiyle uymaya çalışan Müslüman ailenin bir çocuğu olduğunu düşünelim, diğer taraftan da bir gayrimüslim ailenin örneğin ateist ailenin bir çocuğu olduğunu düşünelim. Her iki aile de evlatlarına kendi düşüncelerini dayatmasa da çocuk taklit ederek öğrendiği için bir çocuk Müslüman kültüre göre diğer çocuk da ateist kültüre göre büyüyecektir. Her iki çocuk da öğrendiklerinin doğru olduğunu düşünecek ve tercihlerini ona göre yapacaktır. Bu durumda “her iki çocuğa da adil şartlar sunuldu” denilebilir mi?  Akıl yürütmeye devam edelim. Diyelim ki Müslüman çocuk büyüdü ve tercihlerini Müslüman kültüre göre yapmaya devam etti. Belirli zorluklarla karşılaştı ama Müslümanca davranmaya devam ettiği için Allah dünyada ona kalp huzuru ve işlerinin rast gitmesi sonucunu nasip etti. Ateist çocuk da büyüdü ve tercihlerini Ateist kültüre göre yapmaya devam etti. Belirli zorluklarla karşılaştı ancak hala Ateistçe davranmaya devam ettiği için Allah dünyada ona iç sıkıntısı ve işlerinin kötü gitmesi sonucunu yaşattı. Bunun üzerine diyelim ki Ateist kişi hayatını sorguladı, araştırdı ve Müslümanlığı keşfederek Müslüman olmaya karar verdi. Bu durumda Müslüman kişi hazıra konmuşken Ateist kişi doğruyu bulmak için fazladan çaba sarf etmek zorunda kaldı sırf ateist ailede doğması yüzünden. Yukarıda çizdiğim senaryoya göre gayrimüslim örnekteki kişiye haksızlık yapılmış gibi gözüküyor. Hele ki bundan 300 sene önce internetin ve iletişimin olmadığı dönemde Tayvan’ın bilmem ne kasabasının bilmem ne köyündeki gayrimüslim bir çocuğun İslam’dan nasıl haberi olacak da doğruya erişecek? Bu durumda bu çocuk cehenneme atılırken benim İslam’dan haberim yoktu ki, haberim olsaydı elbette seçerdim demesi beklenmez mi? Yukarıda yapmış olduğum akıl yürütmesi mantıklı gibi gözükse de varsayıma dayalı pek çok ön kabulde bulundum. Gelin bu ön kabulleri birlikte inceleyelim ve ne derece gerçekçi olduğunu görmeye çalışalım. Ön kabuller;
  • Müslüman ailede doğan kişinin sanki bir kıyafeti giyer gibi Müslümanlığı ailesinden alıp üzerine geçirdiğini düşünmek ve bunun da Allah’ın kabul ettiği Müslümanlıkmış gibi düşünmek
  • Geçmişte veya şimdilerde bir şekilde kendisine Kur’an ulaşmamış insanların mevcut inançları yüzünden cehenneme gideceğini düşünmek veya Kur’an ulaşmamış kimselere İslam’da ulaşmamıştır diye düşünmek.
  • Allah’ın sadece Ortadoğu ve Arabistan civarına Resul gönderdiğini düşünmek.
  • Müslümanlığı ailesinden taklitle öğrenen kişinin zorluklar karşısında Müslümanca davranmaya devam edeceğini düşünmek.
  Şimdilik yazı çok uzamasın diye bu ön kabullerle yetinelim ve her bir ön kabulü tek tek inceleyelim.
  1. Ön Kabul:
Bir Müslümanın ailesinden veya geçmiş atalarından gelen her türlü bilgiyi sorgulamaksızın kabul edip uygulaması ve yanlış çıktığında da “ne yapalım, ailem veya atalarım doğru öğretseydi” şeklinde suçlaması kendisini kurtaracak mı? Bir edepsizlik yaptılar mı “Atalarımızdan böyle gördük. Allah bizden böyle istemiştir.” derler. De ki “Allah çirkin davranışları emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?” Araf Süresi-28 Görüldüğü üzere kişi atalarını suçlayamayacak veya suçlamaya çalışacak ama haklı sebep sunamayacak ve bu yöntemi onu kurtarmayacak. Aynı şekilde kişi şu savunmayı da yapamayacak; Şunu da diyemezsiniz: “Önceden ortaklar uyduran atalarımızdı. Biz ise onlardan sonra gelen bir nesildik. O boş işlere dalanların yaptıklarından ötürü bizi yok mu edeceksin?” Araf Süresi - 173 Peki neden diyemeyecekler, neden bu şekilde savunma yapamayacaklar? Çünkü bunlar gerçeklerle karşılaşınca ve Allah’ın azabı ciddi bir şekilde önlerinde olunca suçu başkalarına atma ve kendilerini kurtarma telaşına düşecekler. Ancak kendilerine şu soru sorulunca; Ayetleri görmezlikten gelenler (kafirler), bölükler halinde Cehennem’e gönderileceklerdir. Oraya varınca kapıları açılacak ve oranın bekçileri şöyle diyeceklerdir: “Size içinizden elçiler gelip Rabbinizin âyetlerini yüzünüze karşı okumadılar mı? Böyle bir günle karşılaşacağınızı söyleyip sizi uyarmadılar mı?” Onlar: “Evet” diyecekler ama o kafirlerin azap çekeceklerine dair o söz, artık yerine getirilmiş olacaktır. Zümer süresi –71 Açıkça görüldüğü üzere cehenneme giren herkese “sizi uyardılar değil mi?” diye sorulacak ve istisnasız herkes “evet” diyecektir. Dolayısıyla hem uyarılacaklar hem de biz atalarımız yüzünden böyle yaptık, haberimiz yoktu şeklinde savunma yapacaklar. İşte bu mümkün olmayacaktır. Buraya kadar yukarıda ailesi yanlışlar içindeki bir çocuğun ailesinden gördüklerini yapıp suçu onlara atamayacağını vurguladık. Bir de elinden geldiğince doğru bir şekilde Allah’a teslim olan ailenin bir çocuğunu düşünelim. Bu çocuk kesinlikle doğru tercih yapacaktır diyebilir miyiz?  Nitekim Kur’an’da bunun örneği var. Nuh Aleyhisselam Allah’ın emriyle inkarcı olan oğlunu gemiye almamıştır. Hz. Adem’ in de oğullarından birisi olan Kabil kardeşi Habil’i kibir ve kıskançlığından dolayı öldürerek yanlış yapmıştır. Müslüman veya gayrimüslim bir ailede doğsun fark etmez insan tercihlerini bir temele dayandırmadan hayatını sürdüremez. İşte bu temeli doğru bir şekilde oluşturmak herkes için aynı zorluktadır. Bunu somutlaştırarak anlatayım. Allah tarafından bize verilen nimet kadar sorumluyuz. Diyelim ki ailesi düzgün bir Müslüman olan çocuk yetişkin olduğunda faizin yasak olduğunu Kur’an’dan açık seçik öğrendiği halde faiz yer ise kesinlikle günah işlemiş olur. Diğer taraftan bir gayrimüslim ailenin çocuğu faizin yanlışlığı hakkında kendisine bir tebliğ bir bilgi gelene kadar yetişkin olsa dahi faiz yese de bundan sorumlu olmaz. Ne zaman ki bunun yanlış olduğunu yaşayarak ve okuyarak öğrenirse bundan sonraki faiz yemelerinde aynı şekilde günah işlemiş olur.  Nitekim Allah: “Biz elçi göndermeden azap etmeyiz” İsra Süresi 15 Allah elçi göndermeden, yani işin doğrusu kişiye tebliğ edilinceye kadar kişinin sorumluluktan belli ölçüde kurtulduğunu yukarıdaki ayet ifade ediyor. Kısacası Müslüman ailede doğan kendisine tebliğ edildiği için sorumluluğu başlıyor, gayrimüslim ailede doğan ise kendisine ne zaman tebliğ edilirse o zaman sorumluluğu başlıyor. Peki gayrimüslime kesinlikle tebliğ yapılacak mı? Yukarıda zikrettiğimiz Zümer süresi 71. Ayet buna açık bir şekilde evet demektedir. Demek ki aileden ve geçmiş atalardan gelen yanlış öğretilerin sorgusuz yerine getirilmesi kişiyi cehenneme sürükleyecek ve bu kişiye Müslüman denilmesi mümkün olmayacaktır. Müslümanlık anne babadan evlada miras olarak geçmez. Müslüman yukarıdaki ayette belirtildiği gibi kendisine uyarıcı gelen ve ardından bu uyarılara dolayısıyla Allah’a teslim olan kişidir. Zaten Müslüman ve teslim kelimeleri aynı kökten gelir ve Müslümanın kelime anlamı teslim olan demektir. Özet olarak her insana bir uyarıcı gelir, kişiyi Müslüman yapansa ailesinden öğrendiği ezberleri yerine getirmesi değil uyarıcının söyledikleri üzerinde düşünmesi, araştırması ve sonucunda doğru olduğuna kesin kanaat getirdikten sonra tam teslim olmasıdır. Bir gayrimüslimi gayrimüslim yapan da uyarıcının söyledikleri üzerinde düşünmesi, araştırması ve sonucunda doğru olduğuna kesin kanaat getirdikten sonra teslim olmamasıdır. Tek fark teslim olup olmamaktır. Bu yazıyı burada tamamlayıp, geri kalan ön kabulleri ayrı birer yazıda ele alacağım. Allah’a emanet…   Akif Bilen Elektrik Elektronik Mühendisi