Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri

 
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri 1703 tarihinde Erzurum’da doğdu.Mutasavvıf. Dokuz yaşındayken babasıyla Siirt’e gitti ve Tillo Köyü’ndeki Kadiri Seyhi Ismail Fakirullah‘a bağlandi.1735′te Erzurum’a döndü. Üç defa hacca giden, Arabistan ve Mısır’ı dolaşan İbrahim Hakkı,1752′de İstanbul’da Sultan I.Mahmud Han’ın özel izniyle saray kitaplığıdan yararlandı. Şiirlerini İlahiname adı altında toplayan İbrahim Hakkı, ünlü eseri Marifetname’de çağının jeolojiden astronomiye, fizyolojiden psikolojiye kadar pek cok alandaki bilgilerini bir araya getirmeye çalıştı 1780 tarihinde vefat etti. Osman Efendi adlı bir şeyhin oğludur. Babası saygın bir mutasavvıf idi ve İbrahim Hakkı‘yı iyi bir eğitimle yetiştirdi.İbrahim Hakkı olgun bir düşünürdü. Yetmişten fazla eser yazdı. Eserleri arasında en meşhuru olan Marifetname adlı eseri, yaşadığı dönemin bütün bilgilerini kapsayan ansiklopedik özellikte bir eserdir. Erzurumlu İbrahim Hakkı Marifetname adlı eseriyle insanlara önce çevrelerindeki eşyayı, daha sonra kendilerini ve en sonunda da Allah‘ı bildirmeyi amaçlıyordu. Kitabın içindeki Kıyafetname adlı bölüm ise bir çeşit görgü bilimidir.Erzurumlu İbrahim Hakkı, dar çevresi içinde tasavvufu öğrenmişti. O, derin düşüncesiyle cisimlerin birleşmesini, hayatın doğuşunu, cinslerin gelişmesini yepyeni bir görüşle ortaya atmıştı. Ona göre Allah önce “Kendi nurundan bir cevher var edip, andan cemi kainatı tedric ve tertib ile halk etmiştir; buna Cevher-i Evvel denir.” Erzurumlu İbrahim Hakkı’ya göre, bütün varlık küre şeklindedir: “Alemin her ne tarafına nazar olunsa şekli muhaddep görünür.” “Arzda ve semada müşahede olunan bütün şekiller yuvarlaktır”. Einstein bu görüşü ondan çok daha sonra matematiksel yollardan göstermiştir.İnsanların nazarında çok önemli bir yer işgal eden Marifetname adlı eseri defalarca basılmıştır. 40’a yakın eser bıraktı “Mevla görelim neyler, Neylerse güzel eyler.” sözünün sahibi, mütefekkir ve mutasavvıf vasıflarıyla tarihe geçen Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, 18 Mayıs 1703’te Erzurum/Hasankale’de doğdu. Çocukluğunda İsmail Fakirullah Hazretleri ile tanıştı. Erzurum Müftüsü Muhammed Hazık’tan Arapça, Farsça dersleri aldı. 1728’de Tillo’ya giderek Şeyh Fakirullah Hazretleri’ne bağlandı. 7 yıl sonra şeyhinin vefatı üzerine Erzurum’a döndü ve Yukarı Habib Efendi Camii’nde imam–hatip olarak görev aldı. Kabiliyeti ve bilgisiyle ilim çevrelerinin dikkatini çekince Sultan I. Mahmut tarafından saraya davet edildi ve saray kütüphanesi istifadesine sunuldu. 1775’te Hasankale’de inzivaya çekilerek kendini tamamen kitap hazırlamaya adadı. Marifetname’yi o dönemde yazdı. Eserde, astronomiden matematiğe, astrolojiden tıbba kadar birçok konudaki soruların cevabı yer alıyor. 22 Haziran 1780’de Tillo’da vefat etti ve şeyhi Fakirullah için yaptırdığı türbeye defnedildi. 40’a yakın eseri arasında en çok bilinenler şunlar: İbrahim Hakkı Divanı, İrfaniye, İhsaniye, Mecmuatü’l Meani ve Marifetname. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri‘nin Ahlâk eğitimi İbrahim Hakkı ve Marifetname isimli eseri İbrahim Hakkı (ö. 1195/1780) büyük Türk düşünürü ve ahlâkçısıdır. Erzurum’un Hasankale ilçesinde doğmuş, uzun süre Siirt’te şeyhi ve mürşidinin köyü olan Tillo’da yaşamış ve orada vefat etmiştir. On beş kadar ahlâki ve tasavvufi eseri vardır. Bunların en çok tanınanı, Ma’rifetname’dir. Bu eserinde çağındaki ilmi keşiflere, astronomik bilgilere, sosyoloji ve psikoloji konularına büyük yer vermiştir. Nakşibendiyye mensup olan İbrahim Hakkı, Ma’rifetname’de bu tarikatın esaslarından da bahseder. Şimdiye kadar on defadan fazla basılmış olan eserin dili oldukça sadedir. İbrahim Hakkı’nın Öğretim Metodu Konuları işlemeye başlarken İbrahim Hakkı, okuyucusuna “Ey aziz!” diye hitap eder. Bunun peşinden de konunun özelliğine göre yani ahlâk, tasavvuf, hikmet veya astronomiyle ilgili oluşuna göre, o ilmin ileri gelenlerinden nakiller yaparak konuya girer. Bu giriş ifadeleri: “Ehl-i edep demişlerdir ki…” “Ehlullah demişlerdir ki…” “Ehl-i hikmet demişlerdir ki…” “Ehl-i hey’et demişlerdir ki.” şeklindedir. Konunun bitişiden sonra de çoğu kez “nazım”, “mesnevi”, “şiir”, “ruba’i”, “beyt” gibi başlıklar altında manzumeler getirir. İbrahim Hakkı, konu arasında ayet ve hadislere büyük ölçüde yer vermekte, hatta bazı konuları sırf hadis mealleriyle işlemektedir. Örnek: Öğrencinin hocasından ilim öğrenme edebi : “ Ey aziz! Şunu bil ki, ahlâkçılara göre öğrencinin hocasından yararlanmasının edep ve usulü şunlardır: 1. Yanına gittiğinde, Hocaya selâm verip, ayakta beklemek. 2. Hocasının izniyle oturmak. 3. Namaz kılıyormuş gibi saygılı bir şekilde durmak. 4. Hocasının huzurunda az konuşmak. 5. Hocası sormadıkça bir şey söylememek. 6. İzin istemeden soru sormamak. 7. “Falan senin söylediğinin aksini söylemiştir” deyince hocaya karşı gelmemek. 8. Meselenin doğrusunu hocasından daha iyi bildiğini söylememek. 9. Hocanın huzurunda iken arkadaşının kulağına bir şey fısıldamamak. 10. Başını önüne eğmek, etrafına bakmamak. 11. Hoca usanıp sıkılınca susup konuşmamak 12. Hoca gidip geldikçe ayağa kalkmak. 13. Hoca gitmek üzere ayağa kalkınca artık soru sormamak. 14. Hoca yolda giderken ona bir şey sormadan yanı sıra gitmek. 15. Hocanın çocuklarına ve yakınlarına bile saygı ve hürmet göstermek. 16. Hoca, beğenilmeyen, uygun olmayan bir şey yapacak olursa su-i zanna kapılarak o hareketi başkalarına duyurmamak ve, “Bunu o daha iyi bilir, bir bildiği var ki, böyle yaptı” demek gerekir. Akla kötü fikir gelince de Hz. Musa ile Hızır (a.s)’ın kıssasını hatırlamalıdır. İşte her ilim yolcusunun, hocasına karşı böyle edepli davranması gerekir. Büyükler: “Gayeye ulaşanlar, hürmet ve saygılarıyla ulaştılar; kaybedenler de hürmet ve saygıyı terk etmeleri sebebiyle kaybettiler.” demişlerdir. “ Üstadına tazim et, zira ki denilmiştir. “ Bana bir harf öğreten, beni kendine köle etmiştir.” (1)